1 Eylül 2010 Çarşamba

Kaş için...




Tasarım sürecinde bulduğum birkaç zihin açıcı 


Sürekli takip ettiğim, endüstri ürünleri tasarım ürünleri,iç mimari örnekleri,paket ve grafik tasarım çalışmalarının içinde olduğu birçok kişinin kullanımına açık(facebook'un bir nevi görsel boyutu diyebiliriz.) her gün yeni üye ve fotoğraf örnekleri ile büyüyen bir site! 

www.ffffound.com





Takip ettikçe birçok tasarım dergisinde bulamadığınız örnekleri,yeni ve niş işler çıkartan tasarımcıların örneklerini inceleyebiliyorsunuz.Burdaki imajlar o siteden daha bir klasör dolusu imaj var elimde aslında ama günün zihin açıcısı olarak seçtiklerimi sizlerle paylaşmak istedim. Umarım sizler de beğenirsiniz.




di mi ama :)





Alt tarafı bir yastık diyoruz ama çok detaylarıyla espriyi yakalamak ve yansıtmak böyle birşey aslında, yanındaki yüksek camların etkisi ile dingin ve hoş duran oda da çok keyifli gözüküyor.


Merdiven tasarımına çok hoş bir bakışaçısı


Bir lavabo bu kadar şık ve doğal durabilir


Hokus pokus masa! Dergileri düzenlemek için çok iyi fikir




Resimleri biraz abartsalar ve masayı küçük yapsalar da keyifli duruyor.



Zekice




Bu kartı uygulamalı,tatil yörelerine uygun duruyor bu fikirden hareketle neler çıkar neler 





çok başarılı

30 Ağustos 2010 Pazartesi

KAŞ K AŞK AŞ ... İçinde aşk var


Bir orayı bir burayı kurcalayan  BEN


Türkiye'de çocukluğumdan beri her yaz tatile çıkarım ... Havuz değil! Deniz tatili olmalı gittiğimiz tatil, çocukluğumda babamın bana aldığı palet ve gözlük sayesinde böyle düşünmeye başladım belki de... O tuzlu sular beni hep kendime getirir. Sinemada da yeniden doğum, denize atlayarak temsil edilir. Aynı o sahnedeki gibi yeniden doğdum ben bu yaz Kaşta!


Likya'nın batık şehri(dalış yasak malesef)
Samimi,sıcak,modern,kendi halinde,sıcak ama bunaltmayan,dingin,huzurlu,özgün ve tanımlayamıyacağım, ancak orada zaman geçirdiğinizde kendi deneyimlerinizle tanımlayacağınız nadide güzellikte şirin mi şirin bi lokmacık yer! 


Limanağzından dönerken
Nüfusu 6900 kişi, İstanbul'dan sonra o kadar iyi geliyor ki insana... Tarihi, doğası ve yapılan yeni çarşısı ve lezziz lokantaları da cabası! Kaş'la bir bağlantım olacak artık, buna inanıyorum. Birşeyler tasarlıycam,satıcam her yaz tatile gidicem oraya... İlk önce dalmayı,sonra kaptan olmayı sonra da uçmayı öğrenicem... 


Bu da kaptan olunca alacağım tekne :)
İnsana hayatın aslında ne kadar güzel, keyifle yaşanılası yer olduğunu hatırlatan yer, Kaş! Kaş ard arda yazılınca aşk çıkıyor içinden..Sürekli gittikçe aşka, tutkuya dönüşecek bir yer..


Mutlaka gidin, bir kere gidince zaten bir daha ne zaman gideceğinizi düşüneceksiniz..


Bilal'in yerinden Limanağzı

Living Curious - National Geography - PERFECT!!




If you are, you breathe.
If you breathe, you talk.
If you talk, you ask.
If you ask, you think.
If you think, you search.
If you search, you experience.
If you experience, you learn.
If you learn, you grow.
If you grow, you wish.
If you wish, you find.
And if you find you doubt.
If you doubt, you question.
If you question, you understand.
If you understand, you know.
And if you know, you want to know more.
And if you want to know more, you are alive.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

BULUTLARDAN DA ÖZGÜR...


O anı durdurmayı ancak bu kadar başardım. Günün birinde kalkıp hayalini kurduğum tatili gerçekleştiriyordum İtalya’da.. Bir grup arkadaşım,küçük  valizim ve fotoğraf makinamla ayakkabılarımın konforunun belirlediği kalitede, kendimi Capri’de buluyorum...
İstanbul’daki denizotobüsleri formatında Napoli’den kalkan bir tekneyle yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla varıyorum adaya.. Beklediğimden çok daha mütevazi bir liman karşılıyor beni..Küçük tekneler,adayı gezmek için kiralayabileceğiniz antika üstü açık arabalar ve adalı insanların turistleri az da olsa yadırgayan bakışları altında tekneden iniyorum. Hem Karadenizli hem de balkan kökenli bir ailenin çocuğu olarak insanların soğuk bakışlarını da bir o kadar  yadırgıyorum aslında..Adada yürümeye başladıkça,limon ağaçlarının gölgelerine sığınıp hoş sohbetlerine devam eden insanları,hediyelik eşya satan dükkanları(adanın sandaletleri ve mercanı çok meşhur bunun yanında Limoncello adındaki likörü de yeni tadları denemek isteyenler için hoş bir alternatif olabilir.)görüyor.Bir yandan da kendi kendime acaba nasıl bir plan yapsam da adayı en iyi şekilde gezsem diye soruyorum.

Nisan ayı, hava ısınmış olsa da deniz çok sıcak değil, kendimi denize atıp atmamak arasında kalıyorum..Sahilde bir yürüyüş ve ufak tefek atıştırmadan sonra adayı gezdiren yaklaşık 20 euro civarında bir tekne turu ile adanın tüm koylarını geziyorum.. Ege ve neredeyse akdeniz kıyılarını gezmeyi tamamlamış biri olarak da ahh memleketim demeye başlıyorum. Neden mi? Kıymet bilmezliğimiz yüzünden gittikçe bozulan kıyılarımız geliyor gözümün önüne, bizim neyimiz eksik de böyle tanıtamıyoruz bizi diyorum kıskanç kıskaç kendi kendime..
Tekne turunu tamamladıktan sonra iç sesim bana hadi artık adanın manzarasına bakmanın vakti geldi diyor..Acaba Capri’yi Capri yapan şeyler adanın tepesinde mi ?
Daracık ve yol çalışması yüzünden kazılıp üstüne tahtalar örtülmüş dar ve dik sokaklardan yukarıya çıkmaya başlıyorum. Sıcak ve yolların bozuk oluşu canımı sıkıyor ama yukarıya çıkarken gördüğüm evler,heykeller,birbirinden güzel bahçeler ve limon ağaçları yukarıda beni bekleyen güzel bişiylerin olduğunu hissettiriyor bana..



Daracık sokaklar bittiğinde bir meydana varıyorum ve gerçekten şaşırtıcı bir manzara, adanın tepesinde sadece bir kilise beklerken aslında adanın yerleşim yerinin adanın sahili değil bu bölgesi olduğunu öğreniyorum. Tod’s,La perla vb. dünya markalarının mağazalarının olduğu bir avluda, limoncello satan dükkanlar ve birkaç restoranın olduğunu görüyorum.  Bu sırada arkadaşımın yönlendirmesi ile biraz ilerliyorum meydanda, onlar vitrinlere bakmaya başlamışken işte o an gerçekleşiyor benim için ve donup kalıyorum! 
İşte bu diyorum kendi kendime..Havanın pusu yüzünden ilk bakışımda fark etmediğim,
ufuk çizgisine yakın bir noktada beliren yelkenli, bana nerede olduğumu hatırlatıyor.. İşte ‘o anda’ özgürüm, bulutların da tepesinde, akdenizde bir adada...Yaşadığım topraklarda bu duyguyu hissetmediğimi fark etmenin şaşkınlığı ile yalnız başıma izliyorum denizi, o sırada gökyüzü ile deniz birleşiyor gözümün önünde, huzurlu hem de hiç olmadığım kadar güvende hissederek kendimi..Yaklaşık beş dakika süren bu tuaf histen arkadaşımın fotoğrafımı çekmesi ile sıyrılıyorum, ardından dönüş programından bahsedeceğimiz konuşma başlıyor ama ben o anda kalmaya direniyorum, yerimden kıpırdamadığımı fark ettiğimde  vücudumun da direndiğini hissediyorum ayrılmaya  aslında..

İşte o anda kalışın fotoğrafı bu gördüğünüz, umarım siz de kendi hikayenizle gider, birbirinden keyifli anılarla dönersiniz ülkenize, bulutların üstünden, onlardan daha özgür..

Kübra Behen

1 Ağustos 2010 Pazar

70'ler le %70 ler..

Modanın 70 lerde gezinmesinin hoşluğu ile bakındığım %70 yazıları ile dolu vitrinlerde gördüğüm, insanların indirimden ne kadar kılık toparlarım çabasından fazlası değil..
Malum insanımız alışveriş yaparken yönlendirilmekten çok sonuca odaklanıp bir o kadar da karlı ( daha az paraya daha çok kıyafet mantığı ki bu hiç de akıllı bir metod değil) alışveriş yapma peşinde olduğundan, düzgün giyinemeyen, seçtiği renkleri birbiriyle uyduramayan insanları görüyoruz hala..
Aslında bu indirim dönemini biraz fotoğraflamalıyım diye de düşünüyorum..İnsanların birbirlerinin elinden neleri kaptığını, nasıl bir zevkle karlı çıktıklarını sanmalarını görüntülemek keyifli olabilir..
İstanbul gibi kocaman ve kozmopolit bir şehirde onlarca sergi ve tekstille ilgili firmanın olduğuı mağaza varken insanları bu konuda bilinçlendirebilmek için bir adım atılması gerekiyor. Bu sıralar ¨adamım¨ dediğim Hussein Chalayan'nın sergisi var mesela, İstanbul dışında olmam sebebiyle açılışına katılamadığım, bu hafta içindeki gezinti planlarım içinde yeri olan bu serginin insanların bu konudaki beğenilerini şekillendirmek için faydalı olacağını inanıyorum.





http://www.istanbulmodern.org/tr/f_index.html  background daki imaj da sergiden..ne kadar Niş ve ezber bozan duruyor değil mi? Gidin,görün ve hatta bu adamı ve işlerini hayatınıza ekleyin! 





4 Nisan 2010 Pazar

İmgeleme..


:)

Bu kadar kolaymış meğer..

"İmgeleme (hayalgücü), bilgiden daha önemlidir"
~ Albert Einstein ~

İşte bu kadar aslında..İnan, öngör ve hedeflediğin bu görüntünün peşinden git!
İnternet'te ya da kameranızla yakaladığınız görüntüleri en sevdiklerim diye toparlamak bile işe yarayabilir bu çalışma için aslında, hayat eşittir güzel görüntüler topluluğu olmalı diyorsak neden böyle görüntüleri hayal edip biriktirmiyoruz,neden haberlerin en trajik olanlarını dinleyip sıkıntılı insanların sıkıntıları paylaşmadan öte üzerimize alıp hayat işte böyle bişiy zor ve çekilmez diyoruz kimi zaman? Güzellik isteniyorsa çağırmak gerek, bir insana bile ulaşmak istediğinizde onu çağırıyorsanız güzelliklerinde siz çağırmadan gelmesini beklemeyin bence! 
Bu konu ile ilgili internette okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum herkesle..

Yaratıcı imgeleme; kişinin zihninde istenilen durum için kendisinin gördüğü, hissettiği, duyduğu bir canlandırma yapması, benzetme yaparsak bir video yaratmasıdır. Yaratıcı imgeleme; gerek Tamamlayıcı Tıp'ta iyileşmek için zihin tedavi olarak, gerek bizde oluşmasını istediğimiz davranış modelini yaşamımıza geçirmek için (NLP- Hipnoz), gerek de spor gibi fiziksel hareketleri daha kolay öğrenmek için zihnimizde önceden canlandırma yaparak gerekli sinir bağlantısını beynimizde oluşturmak amaçlı kullanılır.  
Burada ilginç olan, beynin gerçek olanla gerçekmiş gibi olan şeye aynı ya da benzer ölçüde tepki vermesidir. Zihindeki gerçeği algılayış tarzımızın sağlığımızı da etkilediği bilimsel bir gerçektir. Örneğin hastaya verilen plasebonun (hastanın ilaç sandığı gerçekte şekerden oluşan ve bedene hiçbir etki yapmayan hap) iyileşmeye etkisi gibi. Bu yaratıcı imgelemenin iyileşmeye etkisidir. Hipnoz gibi tedavi yöntemlerinde de bilinçaltındaki gerçekleri, değiştirmek için kullanılır. Kişisel gelişim bilgilerinde yaratıcı imgeleme; motivasyonu arttırmak ve güçlü hafıza için kullanılır. Kuantum Kodlama gibi enerji çalışmalarında da, yaşam enerjisini istediğimiz şeyin olma olasılığını arttırmak ve o şeyi yaşamımıza çekmek için kullanılır. Ancak şimdi, bunun fiziksel performansa etkisini inceleyeceğiz.
Eski bir NASA araştırmacısı olan ve California, Berkeley’de Uygulamalı Bilimler Enstitüsü Başkanı Dr. Charles A. Garfield’in yaptığı araştırmada, dünya sıralamasına girmiş bir atletizm takımını 4 gruba ayırıyor. İlk grup süresinin %100 ünü eğitimle değerlendiriyor. İkinci grup bu sürenin %75 ini eğitimle değerlendiriyor ve geri kalan %25 ini ise elde etmeyi umdukları başarıları gözlerinde canlandırıyorlar(imgeliyorlar). Üçüncü grup ise eğitim süresinin %50 sini eğitimle, diğer %50 sini ise imgelemeye ayırıyor. Dördüncü grup ise bu sürenin %25 ini eğitime, %75 ini ise imgelemeye ayırıyor. Ve şaşırtıcı olan şu ki; New York, Lake Placid’deki,1980 Kış Olimpiyatlarında uygulamada en büyük başarıyı dördüncü grup gösteriyor ve bunu sırasıyla üçüncü, ikinci ve birinci grupları izliyor.

ve yazıdan anlıyoruz ki  zihinde bir olayı canlandırmanın fiziksel performansa etkisi olduğu ve hayatta girişeceğimiz işler için, eğer zihnimizde yarattığımız modelin ‘kusursuz işlediğini’ ve ‘tam da istediğimiz gibi olduğunu’ imgelediğimizde potansiyelimizin de o oranda artacağı.. 





1 Nisan 2010 Perşembe

Moleskine Aşkına!!


Analog Blog - MOLESKINE

Yahu sen nasıl bir kağıt çeşidisin, micron veya türevi kalemlerle insan kendinde bir hemingway modunda hissedebiliyor bu defterleri kullanırken, minicik bir nokta bile bu defterlerde sanat eseri yaratmışsın etkisi uyandırıyor. Bilmiyorum kullanananız illaki vardır ama bir bağımlılık yaratıyor sizde de değil mi yoksa bende bir defter sapıklığı yok yani..Geçen gün Nişantaşında keşfettiğim minik ama özenle seçilmiş defter ve kalemlere sahip dükkanda binbir çeşidini bulduğumda yüzümdeki gülümseme ile kendime geldiğimi fark ettim. Görevli kız da bana bakıp gülüyordu çünkü bir elimde defterler diğer elimde kalemler, çantasında harçlıklarından arttırdığı para ile kendini ödüllendirmek isteyen minik kız çocuğu oluvermiştim 2 dk. da sonra zaten dayanamayıp kıza ben galiba cennetteyim gibi bir cümle söyleyince amanın ne oluyor kendini kaybettin Kübra dedim kendi kendime :D yok aslında o dükkandan sonra bir de  yandaki Muji'ye girince  işimi zorlaştırmadan emeklilik hayalim olan kırtasiye fantazimi gerçekleştirmem gerektiğini bir kez daha anladım. Gerçekten insan sevdiği işi yapmalı böylesine defter ve kalem sapığı olmuşken en kısa zamanda Moleskinelerim ve caran d'ach kalemlerime kavuşup kendimce bişiyler yapmalıyım di mi ama :))
Bu arada benim gibi moleskine ile coşan var mı diye arattım ekşi sözlükte birkaç yorum da ordan:

en keskin kitapların, en keskin bölümleri not alınır bu deftere. anlar. hayattan anlar. taşıdığı mirasıyla büyür, olgunlaşır cümleler. sihirli bir el değmiş gibi.

moleskine'i olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır dünya.

ilk görüşte aşk.defter dedigin böyle olmalı kaymak gibi sayfalar kalın simsiyah kapak.kayboldugu takdirde şu adrese teslim edin ödül olarak su kadar para temin edecegim gibi sayfanın basına da not atmayı borç bilmiş degerli defterin saygıdeger üreticileri.picassoya aşık biri olarak zamanında onun kullanmış olması el titretiyo bittabii.. acaba yazsam mı yazmasam mı diye düşündürtüyor ama olsun pişman degilim diyorsun yazınca da,içinden yaa daha güzelini yapabilirdim aslında kuşkusuyla..

  En çok da bunu sevdim dolmakalemlerin pürüzsüz tenli sevgilisi.

Biraz da reklamlar..



Gerçekten Çok Başarılı..


İnternet'te takip ettiğim bazı siteler var..Saatlerce kalıp ilginç resimler toparladığım..Geçen gün bu resimlere yenilerini eklerken daha önce dosyama eklediğim bazı reklamlar çıktı karşıma..Resimdeki reklama bayılmıştım ' A new movement in hair is here ' sloganyla Dove.. Gerçekten herkese, uluslararası boyutta ve tadda hazırlanmış..Küçücük bir çocuğun bile anlayabileceği ve hatta etkileneceği bir reklam olmuş diye düşündüm kendi kendime..Sonra Türkiye'de çıkan reklamlara baktım..Böylesine mizah kalitesine sahip, toplumun her kesimine hitap etmek için 60-70-80.. diye ellerini şıklatıp reklam yapmaya çalışmayani görüntüyü konuşturup kısa zamanda zekice derdini anlatabilen işler bekliyoruz artık büyük markalardan, bir tasarımcı olarak belki fena eleştiriyorum ama küçücük çocukların bile günümüz reklamlarını eleştirmesini duyduktan sonra dayanamadım 2 satır yazayım dedim :D